Zeus’un Laneti ve Bağlanmak Üzerine
Aziz RODAN
Yunan mitolojisine göre insanlar dört kol, dört bacak ve iki yüzü olan bir kafa ile yaratılmıştır. Zeus, zamanla güçlenen ve kendisini unutan bu insanları cezalandırmak amacıyla ikiye ayırır ve onları hayatları boyunca diğer yarılarını aramaya mahkum eder. Yarım kalan insan, diğer yarısını bulduğunda “aşk”ı bulduğuna inanır ve bu aşk onları bir arada tutar. Ruh ikizi kavramı da buradan gelmektedir. İnsan ruh ikizini bulduğunda kendini tamamlanmış hisseder.
Yunan mitolojisinde tanrıların kralı, göklerin hakimi Zeus’un yarattığı insanlar eskiden dört kollu, dört bacaklı, bir kafadan ibaretti. Bu insanlar iki ayrı yüze sahipti ve sırtlarından birbirlerine yapışmış şekilde çift olarak yaşarlardı. Bu insanlar çift halinde mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürürken, keyiflerine düşkünlükten dolayı tanrıları Zeus’a şükretmeyi unutmuşlar. Buna öfkelenen Zeus, kendisini unutan bu insanlara, krallığına yakışan bir ceza vermiş.
Gözlerini kör edecek kadar parlak olan bıçağıyla insanları ikiye bölen Zeus (şimşek ile ayırdığı da söylenir), onların ruhlarını da ikiye bölmüş. Zeus ikiye ayırdığı insanları diğer parçalarından ayrı yaşamakla lanetlemiş. Artık her insandan iki tane varmış yeryüzünde. Birbirinin eşi olan bu çiftler birbirinde ayrılmış bir şekilde dünyanın her tarafına dağılmış. Böylelikle insanlar ömürleri boyunca kendilerini yarım hissederek hayatlarını diğer ruh eşlerini aramakla geçirmeye başlamışlar.
Kim bilir belki de Zeus insanları ikiye ayırırken sadece ruhlarını değil, hastalıklarını ve zaaflarını da ikiye bölmüştür. İnsanın kusurlarına ve zaaflarına taparcasına bağlanması belki de bundandır. Bir kişiye bağlanmak da, insanın kendini veya diğer yarısını bulması mıdır yoksa? Bir kişide kendimizde olan bir zaaf veya hastalık bulduğumuzda niye ona bağlanıyoruz? Zaaflarımız, hastalıklarımız en zayıf noktalarımız olarak bilinmesine rağmen belki de en güçlü olduğumuz yanlarımızdır. Bir zincirin en zayıf halkasının o zincirin en sağlam halkası olması gibi. Bizi insanlara ve hayata bağlayan şeyler esas olarak bu zaaflar mıdır yoksa?
Yaralarımızı onarma mücadelesi ile geçer hayatımız. Ama bu yaraları kendi bünyemizde onaramayız. Kendimize olan acımasızlığımız yüzünden kendimizde tedavi edemediğimiz bu yaraları başka bedenlerde ve ruhlarda bulup tedavi ederiz. İnsan kendi öz benliğine karşı acımasız olduğundan kendisinde olan yarayı pansuman etmez hatta çoğu zaman bu yarayı acımasız bir şekilde deşerek acı çektirir kendisine. İnsanoğlunun kendisine şefkati yoktur ne yazık ki. Bu yüzden olsa gerek kendisinden esirgediği şefkat duygusunu bir başkasına bağlanarak ve bu şefkati ona bahşederek ruhunu huzura erdirmeye çalışır.
Evet bağlanmak aslında kendini bulmaktır. Bir başkasını iyileştirirken aslında kendimizi tedavi ediyoruz bilmeden. Bir başka bedeni iyileştirirken duyduğumuz büyük haz belki de buradan kaynaklanmaktadır.
‘’İnsandır, insanı hasta eden ve yine insandır insanı iyileştiren’’.