Translasyonel Tıp
Translasyonel Tıp (TP), uzmanlığı ve faaliyetleri biyomedikal ve ilgili bilimlerin veya disiplinlerin tüm yelpazesini kapsayan çok sayıda araştırmacıyı kapsamaktadır.

TP’nin ilk amacı; hasta sonuçlarını optimize etmek, hastalığın önlenmesi, taranması, tedavisi ve sağlık politikasını tamamen iyileştirmek için ilgili bulguları ve yetenekleri entegre etmektedir. TP, artan yıllık yayın sayılarının ve dünyanın dört bir yanındaki çok sayıda farklı ancak birbiriyle ilişkili uzmanlık ve kurumların merceğinden uyarlanan çoklu yorum, tanım ve kavramların gösterdiği gibi hızla gelişmeye devam etmektedir. Buradaki temel olay; farklı kılavuzların, yardımcı araçların, tıbbi bilgilerin, çeşitli uzmanlıkların ve ürünlerin geliştirilmesi yoluyla, ana rolü küresel sağlık hizmetlerinde ilerlemeleri teşvik etmek ve hızlandırmak olan TP’nin amacının ve misyonunun sürekli iyileştirilmesini sağlamaktır.
TP kavramı ilk ortaya atıldığında sadece laboratuvar keşiflerinin hastaya fayda sağlayacak pratik ve klinik uygulamalara dönüştürülmesini vurguladı. Bu yaklaşımdan dolayı TP alanında başta sadece yüzeyel çalışmalar yer aldı. Önemli kısım ve çalışmalar ise gözden kaçtı. Daha sonraları ise TP, tek taraflı bu görevinden çıkıp birçok yön ile bağlantı kurmaya başladı. Sadece laboratuvar çalışmaları olarak değil, gelişen teknolojiler ile birlikte biyomedikal-klinik ve temel bilim insanlarından ve mühendislerden oluşan ve bu gruplara daha çok bağlanan bir kavram ve çalışma alanı haline geldi. Bu durum, Ulusal Sağlık Enstitüsü tarafından, spesifik ve yararlı klinik sonuçlarla insan hastalıklarının incelenmesine yönelik yaklaşımların finansmanını vurgulamaya başlamasıyla yakından takip edildi. Zaman ilerledikçe Ulusal Sağlık Enstitüsü finansmanında birçok merkez ve kurumlar da bu alana dahil olmaya başladı.


Bu sürece bakıldığında, akademide ve endüstride TP’nin hedefinin birbirini tamamlamak olduğu görülmektedir. Ticari sektör tarafından yapılan harcamaların çoğu, bilinen çalışmaların etkinliğini doğrulamayı amaçlayan klinik araştırmaları finanse ederken, akademideki araştırmacılar yeni ve yaratıcı çözümlerin belirlenmesine odaklanma eğilimindedir. Böylelikle, kuruluşlar arasındaki boşluğu dolduran, çeşitli biyoteknoloji girişimleriyle ortaklığı teşvik eden bu yaklaşım, akademik alanda klinik gelişmelerin sağlandığı ve sonuçta endüstride yeni ürünlerin geliştirilmesine yol açan olumlu bir geri bildirim döngüsü oluşturabilmektedir.