SANATÇI BEYNİ – NELER YAPABİLİRİZ?
Dr. Hasan Alpay / Dr Kültür Sanat
Dr Kültür Sanat olarak; tıbbın bir kültür sanat dalı olduğunu, sanatın da tıbbın bir parçası olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim ve bunu ileriki yazılarımda da kanıtlarıyla anlatacağım. Bu yazımda, sanatçı kişilerin beyin yapısından ve beyin yapılarındaki farklılıklardan yararlanılarak yapabileceğimiz çalışmalar ile bilime, sanata ve insanlığa ne gibi ciddi katkılar sağlayabileceğimizden bahsedeceğim.
Sanatçı kişilerin beyin yapısı, diğer insanlara göre farklıdır. NeuroImage dergisinde yayımlanan bir araştırmada da daha önce bundan bahsedilmiştir. Bu araştırmada voksel tabanlı morfometri (VBTM) adı verilen bir tarama yöntemi ile 21 sanat öğrencisinin beyin yapılarına bakılmış ve sanatçı olmayan 23 insanın beyni ile karşılaştırılmıştır. Araştırmada çıkan bulgularla sanatçıların yeteneklerinin doğuştan olabileceği ve sonradan edinilemeyeceğini öne sürülmektedir. Ancak kişilerin eğitim ve yetiştirilme tarzı da sanatçıların yetenekleri konusunda ciddi rol oynamaktadır. Araştırmada, sanatçılarda hassas motor hareketleri canlandırma ile ilgili olan beyin bölgelerindeki nöral maddenin daha yoğun olduğu saptanmıştır. Sanatçı kişilerin serebellumunda ve suplementer motor alanda beyaz maddenin daha yoğun olduğu gözlenmiştir. Bu her iki bölge de hassas motor hareketler ve rutin eylemlerin performansından sorumlu bölgelerdir. Bu kişilerin beyinlerinin hassas motor performansını ve işlemsel bellek dediğimiz alanı kontrol eden bölgeleri daha gelişmiş olarak bulunmuştur. Bu taramalarda ayrıca, sanatçı grubunun beyninin parietal lobunda bulunan prekuneus bölgesindeki gri maddenin belirgin bir şekilde daha fazla olduğu gözlenmiştir. Beynin bu bölgesi bir dizi fonksiyonla ilişkilidir ve potansiyel olarak da görsel canlandırma gibi yaratıcılıkla ilgili faaliyetlerle bağlantılı olmasıyla birlikte görsel şekilleri beynimizde manipüle edebilmemizi, bunları bir araya getirebilmemizi ve ayrıştırabilmemizi sağlar. Gri madde büyük ölçüde sinir hücrelerinden oluşur, beyaz madde de gri madde arasındaki iletişimden sorumludur. Ancak sanatçı kişilerde bu sinir maddesinin daha yoğun olmasının ne anlama geldiği hala belirsizdir.
Sanatçılar üzerinde yapılan benzer araştırmalarda da; bu bireylerin bu beyin alanlarında yürütülen beyin işlemlerinde ciddi bireysel farklılıklar saptanmıştır ve biz aslında bu ucu açık alanda araştırmalar yapma konusunda da kendimiz proje ve çalışmalar yürütebiliriz. Ayrıca insanların beyinlerindeki doğuştan olan bu farklılıkları saptayarak sanatçı olmaya meyilli olan kişileri uzun vadede gözlemleyerek büyük kapsamlı prospektif çalışmalar yaparak, genetik ve biyolojik yapının üzerine çevre ve eğitim ile yaşam şeklinin ne denli etkilerinin olabileceğini inceleyebiliriz. Bu şekilde de bilime, sanata ve insanlığa ciddi katkılar sağlayabiliriz.
Bu çalışmalarla birlikte; geçmişten günümüze bilinen sanatçıların beyinlerinin sağ tarafını kullandığına dair iddialara artık bir son vermek mümkündür. Nedeni ise bu araştırmalarda sanatçı kişilerin beyninde daha yoğun bulunan gri ve beyaz maddeler beynin hem sağ hem sol tarafında bulunmaktadır. Bu mekanizmalar ve bağlantılar sayesinde yaratıcı eylem oluşmakta ve bu eylem sanatçılar, bazı toplum liderleri ve bilim adamları arasında sık görülmektedir. Bu durumu da, daha önceki yazılarımda anlattığım hekimlerin sanatçı özelliklerinin olmasına yönelik olan bilimsel kanıtlarıma destek olan bir yeni veri olarak rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sanatsal yaratıcılıkta estetik kavramı ön plandadır. Bunun için de yetenek önem taşımaktadır. Yetenek belli bir alandaki normların üstünde performans göstermektir. Yetenek için genel zeka (IQ) ve/veya özgül bir alanda (bilişsel, motor, duyusal) beceri gereklidir. Özgül alanlardaki beceri genel zekadan bağımsızdır. Yüksek IQ düzeyinde zekalı bireylerin çeşitli alanlarda yetenekli olması daha muhtemel gibi gözükse de, genel zeka (IQ) yetenek için ne yeterlidir ne de gereklidir. Biyolojik yapının üzerine çevre, eğitim ve yaşam şeklinin etkileri ile gelişmektedir. Ana planda yine bu biyolojik yapı vardır ve bu durum hekimler, bilim adamları ve sanatçılarda benzer şekilde görülmektedir. Yani hekimlerin sanat yapmasında ve/veya sanatçı hekimlerin sayısının artmış olmasında bilimsel olarak hiçbir engel bulunmamaktadır.
Sanat, insan varsa var olmaktadır ve insanın varoluşuyla başlamıştır. İnsanın kendisini ifade etme isteği nedeniyle oluşmuş duygu ve düşüncelerini iletim ve yayma aracı olmuştur. Bu durum sanatçı kişilik özellikleri taşıyan bireylerin beyninin biyolojik yapısının getirdiği işleyiş sayesinde ortaya çıkmakta ve toplumdan topluma farklı kültürler ile harmanlanarak her toplumda farklı sanat anlayışlarının oluşmasını sağlamaktadır. İnsan içinde yaşadığı toplumdan beslenir ve etkilenir. Bu nedenle bu toplumun bir parçası olan sanatçı tarafından meydana getirilen sanat öznel bir kavramdır ve hem bireyin hem de toplumun kendini ifade etme şeklidir. Dolayısı ile insanlık, bilim ve sanat bütünleşmiş, birbirlerinden ayrılamaz kavramlardır.