Ölümsüzlük
Bediha Çelik, Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Tıp Fakültesi 5. Sınıf
İnsanın var olmasıyla ölüm de var olmuş ve yüzyıllardır felsefe, edebiyat, sinema, müzik, tabi ki biyolojinin konusu olagelmiştir. Bireyin kişiliği, yaşı, dini, kültürüne göre farklı farklı algılanmış ve yorumlanmış olsa da gizemli yanıyla insanların yaşamdan daha çok dikkatini çekmiştir. Salt bir merak duygusu uyandırmamış; aynı zamanda yok olacağımız, acı duyacağımız, yalnız kalacağımız düşüncesiyle bu belirsiz olgu bizi kaygılandırmıştır da. Âdeta düşmanımız hâline gelmiştir. Bu oldukça anlaşılabilir bir durumdur çünkü bütün insanlarda ölümsüzlük arzusu psikolojik bir gerçek olarak varlığını hissettirmektedir. Simyacıların sonsuzluk için ölümsüzlük iksirini bulma arzuları buna verilmiş çarpıcı bir örnektir. Ölümsüzlük iksiri var mıdır peki, ya da nedir ve nerededir?
Tarihsel verilere göre difteri, boğmaca, tetanoz, çocuk felci, kızamık, kızamıkçık, invaziv haemophilus influenza tip B, akut hepatit B, hepatit A, şu çiçeği, streptococcus pneumonia ve çiçek sebebiyle oluşan ölüm sayısı göz önüne alındığında tüm zamanların en düşük seviyesi dikkat çekmektedir. Son 100 yılda insan ömrünü iki katına çıkartan, enfeksiyonlara karşı silahımız; aşılar ve antibiyotikler bu mucizevi iksirin bir nevi formülü olabilir mi? Ayrıca bilim insanları sayesinde ölüme neden olan hastalıkların etyolojisi ve moleküler mekanizmasını gün geçtikçe daha iyi anlayıp böylece tedavi protokollerini geliştirmekteyiz. 3 boyutlu yazıcılarla yapılan yapay organlar, kök hücre tedavisi ölümsüzlük arayışında teknolojinin bize vadettiklerden birkaçı.
Bütün bunlar umut verici olsa da doğal afetler, kazalar, savaşlar ve cinayetler bir yandan devam etmektedir. Peki ölümün yegâne müsebbibi sadece dışarıda mı kol gezmektedir? Kendimizin en derinine doğru yola çıkıp hücrelerimizin içinde olup bitene baktığımızda da rastgele (nekroz) ya da programlı (apopitoz) ölüm şekillerini görmekteyiz. Hücre içi veya hücre dışı kaynaklı ölüm sinyalleri eşliğinde hücre ölüm reseptörleri bu mekanizmayı aktive etmekte ve sonuçta DNA kırılması, sitoplazmada büzülme, membranda parçalanma meydana gelmektedir. Bu plana göre biyolojik olarak bir anda değil, yavaş yavaş ve parça parça ölmekteyiz.
1960’ın başlarında Leonard Hayflick doku kültürüne insan hücreleri yerleştirmiş ve sınırlı sayıda hücre bölünmesinden sonra replikatif yaşlanma olarak bilinen bir süreçle bölünmeyi bıraktıklarını gözlemlemiştir. Telomer dediğimiz kromozom sonlarındaki kısa tekrarlı DNA sekansları kromozom stabilitesini sağlamakta, önemli bir rol oynamakta ve hücre her bölündüğünde kısalmaktadır. Kısalır, kısalır… İlerleyen telomer kayıpları hücre döngüsünü durdurur yani bahsettiğimiz replikatif yaşlanmanın ana sebebidir. DNA dizilerini ekleyen ve koruyan telomeraz ters transkriptaz enzimini yaşlanma ve yaşlanmaya bağlı hastalıkları yok etmek adına bir iksir olarak kullandığımızda hücrelerin sürekli bölünmesiyle insanların ölümüne sebep olan kanser karşımıza çıkacaktır. Hücrelerin çoğalması ve yok olması arasında bir denge (hemostaz) olmak zorundadır.
Şu an için hâlâ gizemini koruyan yaşlanma ve ölüm genom çalışmaları sayesinde belki ileride bizim için daha açık hâle gelecektir. Fakat mekanizmayı anlamamız ölümsüzlük iksirini de beraberinde getirecek mi bilmiyoruz. Her yerden kuşatmış, kaçınılmaz görünmekte olan ölüm karşısındaki çaresizliğimiz için varoluşçu terapiye kulak verdiğimizde kabullenmemiz gerektiğini söylemektedir. Çünkü ölümsüzlük yanılsaması kişiyi bunalıma sokmakta, ölümü kabullenmek ise var olan günlerini daha iyi değerlendirmeye ve yaşamını zenginleştirmeye itmektedir.
Kaynakça
Roush, S. W., Murphy, T. V., & Vaccine-Preventable Disease Table Working Group. (2007). “Historical comparisons of morbidity and mortality for vaccine-preventable diseases in the United States” Jama, 298(18), 2155-2163.
Coşkun, G., & Özgür, H. (2011). “Apoptoz ve nekrozun moleküler mekanizması” Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 20(3), 145-158.
Aubert, G., & Lansdorp, P. M. (2008). “Telomeres and aging” Physiological reviews, 88(2), 557-579.
Karakuş, G., Öztürk, Z., & Tamam, L. (2012). “Ölüm ve ölüm kaygısı” Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 21(1), 42-79.