AZİM’İN YOLCULUĞU
Dr. Aycan ACET
İnsanlığın kendi tarihi kadar eski bir sorunla uğraştığı bir dönemde yine belki de kendi tarihi kadar eski sorulara yanıt aramak için 30 Temmuz günü seleflerine göre sessiz sedasız uzaya fırlatıldı. Görev adı Mars 2020, aracın adı ‘Perseverance’ idi. Uzay araçlarının daha somut diyebileceğimiz isimleri yanında Türkçe karşılığı ‘Azim’ olan bir isimle dünyanın karşısına çıkmak, gelinen noktada yapılan hazırlıkların, verilen emeklerin ve beklentilerin büyüklüğünü aklıma getirdi. Gönderilmesi için planlanan tarihin üzerinden 8 yıl geçmişti. O dönemde maya uygarlığının takvim dönemi sonu söylentileri ve oniki-oniki-oniki küçük kıyamet beklentisi vardı. Aradan geçen zamanda yolculuk ve keşif görevi sırasında kullanılacak ekipman ve görev tanımında küçük değişiklikler haricinde ana plana sadık kalındı. Bu planın öncelikli hedefi; daha önce elde edilen veriler ışığında, arazinin yaşam için yüksek olasılıklı bölgelerinde geçmiş yaşamın izlerini aramak ve bazı ölçümler yapıp sonrasında yapılacak olası insanlı seferlerde bizi bekleyen sürprizlere karşı yapılacakları tespit etmekti. Yarım asırdan daha önce soğuk savaş yıllarında ay yüzeyi için ‘hızlandırılmış’ ve belki de aceleye getirilmiş çalışmaları, sonrasındaki başarısız girişimleri ve nihayet başarılı girişimin ardındaki şans faktörünün büyüklüğünü düşününce aynı rekabetin aynı ölçekte yaşanmayacağını tahmin ediyorum. Eğer ‘Azim’ in elinden bir şey kurtulmaz ve getirdiği örnekler gelecek için umut vaat eder ise kuantum bilgisayarların problem çözme yetisi, yapay zekanın öğrenme hızı ve memeli hayvanlarla sahip olduğumuz benzer biyolojik yapı sayesinde kızıl gezegende kuracağımız düzende oluşan ortamda en azından insan biyolojisi üzerinde kısa ve orta vadeli etkileri ortaya çıkıncaya kadar insanlı seyahat olacağını tahmin etmiyorum. Birçok kesimin ve ölmeden önce Stephen Hawking’in işaret ettiği gibi yakında kaynaklarımız tükenebilir ve biz yakın gelecekte uzayda koloni kurmaya mecbur kalabiliriz. Şimdiye kadar filmlerdeki yaratıkları ve korkunç atmosferi ile pek sevimli gözükmeyen bu gezegen belki de bizim için yeni bir başlangıç olacak. Zamanı geldiğinde Marsın yüzeyine ayak basacak bir insan veya bir yapay zekanın ilk sözlerini çok merek ediyorum. Bir insan için düşündüğümüzde, bu sözlerin planlı olacağını en azından yakın çevresi veya ekibi tarafından önceden planlanacağını tahmin etmek zor değil. Fakat her dakika tecrübe kazanan yapay zekadan nasıl bir cümle duyabiliriz?
Yüzyıllardır kendi türümüz ile savaş halindeyiz. Farklı türlerden yararlanma ve dominant olma arayışı içindeyiz. Öz değerlerimizi teknolojimiz kadar geliştiremeyeceğimizi anladığımız zaman göç vaktinin geldiğinin farkına vardık. Önümüzdeki 30 yıl içerisinde geçmişimizdeki 100 yıldan daha fazla değişime tanık olacağımızı ve halen değiştirebileceğiz çok şey olduğunu biliyoruz. Yenilenebilir enerji kaynaklarına teşvik, uluslar arası antlaşmalar, farkındalığın artması yönünde yapılan reklam çalışmalarının olumlu etkisi meyvelerini vermeye başladığında uzayı kaderimiz olarak değil, aktarmalı Samanyolu ekspresinin bir parçası olarak görmeyi umut ediyorum. Geleceğe dönük yazılan senaryoların çoğunluğu felaketler üzerine yoğunlaştığından, gökyüzünden kocaman bir ‘delorean’ belirip, Marty Mcfly‘ın her türden canlıyı alıp huzurlu bir geçmişe götürmesini beklemiyoruz. Oysa 21 Ekim 2015’te geçmişten gelecekti?! Gelmiş olsa idi biz yine de geçmişe gitmeyi mi isterdik?… Hangi geçmişe? …Geleceğini mahvetmeyeceğimiz geçmişe mi?
Anahtar Kelimeler: Uzay yolculuğu, Perseverance, Mars, Gelecek.